//
you're reading...
Performatif Yazılar, Yazılar

KOŞUCU

Bazen koşarak gider insan. Saniyede üç beş adım atacak kadar hızlanabilir. Koşmayı hız yapmak, hızı artırmak ile eşleştirdiğimizde yalnızca bacak ve kollarımızın değil kalbimizin de atma hızını düşünecek olursak hepten hızlanmış bir yaşama atılmış olabiliriz.

Ne için koşulur? İnsan neden koşar? Nereye koşar? sorularını bir kenara bıraktığımızda (bırakamasak bile) koşma eyleminin kendisine yani sürece döndüğümüzde koşan bir insan imgesi beliriyor bende. Büyük olasılıkla önce kendim ya da bana benzeyen birinin imgesi. Üzerine düşünüp anlamlandırmak istediğim koşma eylemine görsel düşünme eşlik ediyor. Bir yerlerde koşuyor hatta bu kişi. Manzara da eyleme katılıyor. Görsel düşünmeyi bırakmazsam şayet koşan ya da duran başka insanlar da ekleniyor, Süreç birden hikâyeye dönüşüyor.

Yalnızca bir koşma eyleminin kendisinden yola çıkarak hem dünyayı hem kendimi anlayabilir miyim? Elbette aynı soruyu herhangi bir eylem için de sorabilirim. Tek bir eylemi temel alıp, çeşitli anlamlandırmalar içerisine girebilirim kuşkusuz. Neden? Çünkü tek bir eylemden yola çıksak da o eylem bir ilişkiler yumağına, beden(ler)in nesnelerle kurduğu çeşitli ilişkilenmelere dönüşecek. Anlama ve anlamlandırma dediğimiz bu dönüşümün adı olacak. Eylemlerin sonsuzca sayı ve çeşitliliğini de düşünecek olursak, anlamlandırmalarımızın da sonunun gelmeyeceği keyifli süreçler içerisine girmenin bir yöntemini bulmuş olacağız. Biz koşalım şimdilik.

Koşmanın dereceleri var tabii. Yürür gibi çok yavaş da koşabilir insan, atlaya zıplaya gidiyormuş hatta uçuyormuş gibi çok hızlı da. Sürecin sınırı ise insanca bellidir aşağı yukarı. Çok iyi bir maraton koşucusunun bile durmak durumunda kaldığı bir zaman olacaktır. İnsan-üstü olmak bu durumda kendin de dahil tüm koşuculara meydan okumak olacaktır. Kendiliğinden bir yarışa mı dönüştü yoksa bu koşu? Ama bu meydan okuma herkesten hızlı koşup hiç durmamacasına koşmak mı demek ki? Yoksa koşmanın hızından bağımsız olarak devamlılığına mı bağlı olacak? Kim karar verecek buna?

Koşmanın içeriğine ne demeli peki? Nedir koşmanın içeriği denilen? Süreçteki ilişkiler ağı, ilişkilenme biçimleridir. Kısa bir araştırma yapan koşmanın bir dolu türü olduğunu görecektir. Mesafe ve maraton koşuları dışında bile. Söz gelimi dağ koşusu, tepe koşusu, patika koşusu, gökyüzü koşusu gibi. Nerede koşuyor olduğum koşma eylemimin içeriğini de değiştirecek. İlişkilendiğim bedenler ve nesneler değişecek. Bedenin durumuna göre zorlanma derecesi de artacak ya da azalacak.

Koşuyor olduğumuzun bir yarışma gibi algılanması, sanki birilerini geride bırakıyormuşuz gibi bir düşünce ve imge silsilesine sürüklenmemiz, alışılmış olanın işte bu çerçeve olduğunu ve belki de istersek bu çerçevenin dışına çıkabileceğimizi de işaret eder. Yolu nasıl gördüğümüz nerede ve nasıl koştuğumuzu da belirleyecektir. Yürümek, ‘birlikte yürüme’ imajıyla biraradayken, koşmak ‘birilerini geride bırakmak’ imajını çağrıştırır daha çok. Belki de birlikte yürümeyi bir türlü tam öğrenemediğimiz için birlikte koşmaya da geçemiyoruzdur.

Neden koşmamız gerektiğini sorabiliriz elbette. Yürümek varken, hatta ağır ağır hareket etmek varken neden koşalım ki? Bu soruyu herkes kendisi yanıtlasın. Tek bildiğim bazen gerçekten de koşmamız gerektiği. Ya da bazen kendimizi kendiliğinden koşarken bulduğumuz. “Nereye koşuyorsun, yavaşla biraz!” cümlesinin olumsuz gönderimini yıkabilir miyiz ki? Kendimizi varedebilmemizde koşmamızın da bir önemi olsa gerek sonuçta. Koşmak yol aldığını daha iyi hissettirmez mi mesela? “Neden bu kadar yavaşsın, koş biraz da!” Koş ki, kalbin hızlansın, yüzüne renk gelsin, bir coşku gelsin. Heyecanla bir şeyler yaparken bul kendini. Amacın olmadığında bile koş ara sıra. Koş ki, sen koşarken süreçte beliriversin bir amaç. Amaçsız da koşabiliyor olmanın tadını çıkar sonra da.

Bu yazıyı koşmak istemiyor olduğum bir zaman diliminde yazmış olmam da pek anlamlı olsa gerek. İki gün önce koşuyordum. Sanırım onu hatırlamak istedim.

Keyifli koşular

About devinen felsefe

Anadolu Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde Profesör Dr. ODTÜ Felsefe Bölümü mezunudur. Çağdaş/modern/deneysel dans ve yazı yazmak varolma biçimlerindendir. 2013 yılından bu yana gerek derslerde gerek konferanslarda uygulamaya başladığı “Performatif Felsefe” etkinlikleriyle felsefe ve sanatı farklı mekânlarda buluşturmaktadır. Dansı ve hareketi felsefi düşünceleri için bir araç olarak kullanmakta, çalışmalarını “Performans ve Sunum” adı altında katılımcılarla paylaşmaya devam etmektedir. Anadolu Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde girdiği "Etik", "Felsefi Estetik" ve "Felsefeyle Varolmak" derslerinin yanısıra "Performatif Felsefe" dersini vermekte ve yurt içi ve yurt dışında Performatif Felsefe Workshopları düzenlemektedir. "Kendini Varedebilme Etiği" (Pinhan, 2020) ve "Değme Noktası. Yaşama Dokunan Konuşmalar" (Paris, 2017) kitaplarının yazarıdır.

Tartışma

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum bırakın

Blog Stats

  • 104.296 hits

@Demettasdelen

Follow me on Twitter